Daisy Khan, Birleşik Devletlerin önde gelen Müslüman kadın liderlerindendir. Daha önce inançlar arası işbirliği, kültürel ve dinî uyum temelli programlar hazırlamış olan Daisy Khan günümüzde İslâmî Kadın Girişimi (WISE)’nin başkanlığını yürütmektedir. İslâmî Kadın Girişimi (WISE) 2006 yılında New York’ta düzenlenen bir konferansla inanç temelli bir küresel program, sosyal ağ ve sosyal adalet hareketi olarak kurulmuştur. Beğeniler kadar eleştirilere de konu olan Khan, ABD’de ve uluslararası alanda “müslüman kadınlar, Amerika’da İslâm, İslâmofobi” gibi konularda dersler vermekte; ayrıca CNN, Al Jazeera, BBC gibi medya organlarında programlara katılmaktadır.
Mülteci bir kadının Amerika’da yaşadığı zorlukları kendi tecrübelerinizi dikkate alarak açıklar mısınız?
Bir mülteci kadın olarak benim deneyimimde en öne çıkan şey denge sağlamak. Çoğunlukla baskın kültür ile kendi geleneklerimizi dengelemek zorundayız. Bazen de kendi geleneklerinizin olmazsa olmazlarını ve dinin esas ilkelerini analiz edip bunları yaşadığınız topluma nasıl entegre edebileceğinizi çözmeniz gerek. Meselâ, müslümanlar için bir örneği ramazan ayını nasıl geçireceğiyle ilgili: Senin hakkında hiçbir fikri olmayan iş arkadaşlarının yanında oruçlu olmak ya da ofiste namaz kılmak ile kılmamak arasında seçim yapmak. Çünkü bizim dinimiz sadece özel alanda yaşayacağımız bir din değil, pratiklerini kamusal alanda gerçekleştiriyoruz. Ne giydiğiniz, ne yediğiniz (helâl-haram), alkol içip içmediğiniz bunların hepsini sizi çevreleyen toplum içinde gerçekleştirmeniz gerekiyor, bu nedenle doğru şekilde yönetmeniz gereken kararlar var.
Çok şükür Amerika oldukça dindar bir toplum. Bu nedenle, din ikinci planda ya da demode olarak görülmüyor. Aksine insanlar dinî pratiklerini yerine getiren birini gördüklerinde saygı duyuyorlar. İşyerinde ya da kamuda dinî pratiklerini yerine getirmeye çalışanlar için kolaylık sağlıyorlar. Bu durum dinini yaşamak isteyenler için iyi bir şey olduğu kadar ülkede entegrasyonun sağlanması açısından da önemli.
Ben ABD’ye 1974 yılında geldim ve o zamanlar ABD’de çok az müslüman vardı. Rol model olacak az kişi vardı. Bu yüzden birçok şeyi kendi başıma yaptım ve birçok konuda öncülerden oldum. Çok fazla meydan okumayla karşılaşmadım ama hep yolu açmak ve kendi istikametimi belirlemek zorundaydım. 40 yıldan uzun süredir Amerika’dayım ve bu süreçte birçok şey değişti. Bazı şeyler daha zordu; bazıları ise daha kolay.
Kampanyası sırasında Donald Trump’ın müslümanlara karşı nefret söylemi olarak nitelendirilebilecek değerlendirmeleri oldu. Bu durum genel olarak müslümanları ve özellikle müslüman kadınları nasıl etkiledi?
Donald Trump, bir sürü insan hakkında bir sürü kötü şey söyledi. Latin kökenliler hakkında, Hispanikler hakkında ve genel olarak mülteciler hakkında çok fazla olumsuz ifadesi oldu. Bu yüzden müslümanlarla ilgili sözlerini onun olaylara yaklaşımının nasıl olduğu ve hayata karşı tutumu çerçevesinde ele almalıyız.
Bu nefret söyleminde müslümanları diğer gruplardan ayırmadı ama “Müslüman kadının sesi hiçbir zaman olmadı” diyerek müslüman kadını ayrı tuttu. Bu da müslüman kadınların tepki göstermesine neden oldu. Sosyal medya kampanyaları ile kadınlar kendi başarılarına, kendilerine ait bir kimlikleri olduğuna dikkat çektiler ve kendi sesleri olduğunu ortaya koydular. İronik bir durum ortaya çıktı; Trump’ın sözü kadınların seslerini yükseltmeleri için bir fırsat sağladı. Bu sayede müslüman kadınlar kendileri hakkında konuşma ve kendilerini tanıtma imkânı buldular. Tabii bunu bir fırsat haline getiren şey de aslında bizlerin toplumda çok aktif bireyler olmamız. Aktivist bir yanımız var, bu nedenle de bu söylemleri geri püskürtebildik. Bugün hepimizin bu tarz bir ithamı geri püskürtmeye hazır olduğunu söyleyebilirim.
Batı toplumunun müslüman kadına bakış açısını büyük ölçüde basında gördükleri şekillendiriyor. Müslüman kadınları ezilmiş, bastırılmış, öldürülen ve köle olarak satılan deyim yerindeyse “yarım-insan” olarak görüyorlar. Gördükleri imaj bu ve ne yazık ki Amerikan toplumunun görüşünü bunlar belirliyor. Başarılı, entegre olmuş kadın imajını görmüyorlar ve bu imajı görmedikleri, sadece bahsettiğim o mazlum imajı gördükleri için de müslüman kadınla ilgili fikirleri ne yazık ki bununla sınırlı kalıyor. . Bu nedenle benim gibi ABD’de yaşayan Müslüman kadınlara çok iş düşüyor. Toplumu şuna ikna etmek zorundayız; “gördüğünüz o imaj gerçek olmakla birlikte gerçekte bir azınlığı temsil ediyor, bütün Müslüman kadınlar böyle değil.”
Biz müslüman kadın imajının İslâmofobiyi desteklemek için kullanılan bir araca dönüştürüldüğünü biliyoruz. Burka giyinen Afgan kadın buna örnek olarak verilebilir. Peki, siz müslüman kadın imajının bu şekilde kullanılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
İslâmofobi, müslümanlardan korkmaktır. Müslümanlara duyulan bu korku da onları tanımamaktan, bu konuda cahil olmaktan kaynaklanır. Bu cahilliğe, müslümanların kim olduğunu bilmemek, müslümanların çeşitliliğini anlamamak neden oluyor. Biz müslümanlar burka giymiş bir kadının ya da başörtüsü takmayan bir kadının bu tercihi neden yaptığını biliyoruz. İslâm düşünce dünyasının içindeki çeşitliliği anlıyoruz, bu sofistikasyon bizde mevcut. Ama ortalama bir Amerikalının İslâm hakkında en ufak bilgisi yok. Bu yüzden de başörtülü bir kadın gördüğünde onu hemen “öteki” olarak konumlandırıyor. “Bu bizden farklı biri” derken bunu son derece görsel bir imaj üzerinden yapıyor. Sakallı erkek görmeye alışkınlar ama tesettürlü kadın görmeye alışkın değiller, Amerika’da böyle bir alışkanlık olmadığından buraya ilk yerleşen göçmenlerin bir kısmı başlarını örtmemeyi tercih ettiler.
Amerikalıların İslâm’a olan olumsuz algıları, başörtülü müslüman kadına yöneldi. İslâm hakkında bilgileri olmadığından şöyle düşünüyorlar; “Şiddet yanlısı İslâmî gruplar ile bir bağlantısı olmalı başörtüsü takan kadının, aynı ideolojiyi paylaşmasa neden taksın ki?” Amerikalıların bakış açısı bu şekildeydi. Ancak kamuoyunda konuşan başörtülü kadınları dinledikçe bu fikirleri değişmeye başladı. Demek istediğim şey şu; yapmamız gereken şey insanları kaynaştırmak ve onları eğitmek, ki bunlar da müslümanların yeterince iyi yapamadığı şeyler. Bu bizim hatamız değil, bunu sağlayacak medya platformlarımız yok, kamuoyu kampanyaları vs. düzenleyecek kaynaklarımız yok. Üzerinde çalıştığım “WISE UP” projesi ile bunu başarmaya, bir karşılıklı konuşma ortamı oluşturmaya çalışıyorum. Müslüman kadınların aslında kim olduklarını, ABD’ye ne gibi katkılar sağladıklarını göstermeye çalışıyorum. Sadece müslüman kadınları değil; genel olarak başarılı müslüman profilleri gösterip olumsuz algıyı değiştirmek istiyoruz. Örneğin Amerika’nın çok sevdiği doktor, Dr. Öz’ün aslında müslüman bir Türk olduğunu öğrendiklerinde Amerikalıların müslümanlara bakışı değişiyor.
Bize kurucusu olduğunuz WISE’dan (Women’s Islamic Initiative in Spirituality and Equality) ve projelerinizden bahseder misiniz?
WISE’ı kurmamda etkili olan şey, aslında farklı müslüman kadın imajlarının bende yarattığı kafa karışıklığıydı. Bir yanda çok başarılı olanlar, diğer yanda temel eğitim hakkını reddeden kadınlar ya da çocuk yaşta evlenenler var. Bu imajlar kafamı karıştırdı, çünkü benim Kur’ân-ı Kerim’de ve okuduğum ilk müslümanların hayatlarında gördüğüm kadın imajı bambaşka. Ayrıca kültürden kültüre de farklı kadın imajlarıyla karşılaşıyoruz. Bu farkın ne olduğunu anlamaya çalıştım, bunlardan hangisinin İslâm olduğunu sordum ve kendi kendime araştırdım.
Farklı toplumlardan, kültürlerden, farklı düşüncelerde olan müslüman kadınların bir araya geldiği bir platform oluşturma fikri buradan geldi; böylece ortak geleceğimiz hakkında hep beraber konuşabileceğimizi düşündüm. İnanılmaz değişimlere imza atan bu kişilerin enerjilerinin, davalarına bağlılıklarının bir araya gelmesi ve iş birliği yapması çok önemli. Bugüne kadar 500’ün üzerinde kadın profili topladık; hepsi de başka insanlara ilham veren, toplumda bir dönüşüm yaşanmasını sağlayan kadınlar… Bu profilleri internet sayfamıza koyduk ve üzerine eklemeye devam ediyoruz.
Kendi hikâyemizi kendimiz anlatmalıyız ve bunu görünür bir şekilde yapmalıyız. Bir Hristiyan kadından öğrendiğim şu söz beni çok etkilemiştir: Eğer hikâyeni kendin anlatmazsan başkası senin yerine o hikâyeyi yazar. WISE’ın amaçlarından biri de bu; müslüman kadınlar olarak kendi hikâyemizi yazmak, kim olduğumuzu anlatmak. Bu kişilerin başarılarını anlatarak başkalarına da ilham olmasını sağlamak.
Eğitici bir takım faaliyetlerimiz de var. Genel yanlışları düzeltmeye yönelik, farkındalığı arttıracak çalışmalar… Örneğin “DAEŞ’in görüşü şudur, gerçek İslâm ise şudur” gibi eğitici bir takım materyaller hazırlıyor ve insanlara yanlış bildiklerinin aslını göstermeye çalışıyoruz.
Bunun haricinde bir yandan küresel sorunları tartışırken yerel çözümler bulmayı da hedeflediğimiz çalışmalarımız var. Bir şûra, danışma kurulu oluşturduk. Müslüman kadınlardan oluşan bu kurulda hadislere, âyetlere bakıyor ve müslüman kadınların yaşadıkları sorunların temelinde yatan yanlışların aslında İslâm’dan kaynaklanmadığını göstermeye çalışıyoruz. Çeşitli konularda araştırmalar yapıp raporlar hazırlıyoruz. Bu raporları da bazı aktivistler kendi toplumlarında farkındalık yaratmak için kullanıyor.
Peki Müslüman erkeklerin bu şûraya ve raporlara tepkileri ne oldu?
Hiç tehdit almadık diyebilirim. Çünkü gelebilecek tepkileri tahmin ederek bunların cevabına da yer verdik raporlarımızda. Dünyanın her yanından müslüman kadınlar bu raporlara katkı sağladığı için yerel tepkileri de hesaba katabildik. Âyet ve hadisleri göstererek bir takım geleneksel tepkilere dur dedik.
WISE’ın eğildiği diğer bir ilginç konu ise kadının din eğitiminde ve liderlikteki rolü. Amerika’da ve diğer ülkelerde kadının dinî eğitim ve liderlikteki rolü nedir? Herhangi bir dinî grubun veya topluluğun kadın lideri var mı?
Yine geriye bakarsak Kur’an ne diyor; eğitim bir haktır. Kur’an aklınızı kullanın diyor. Demiyor ki, bu sadece erkeklerin ilgi alanıdır. Kur’ân-ı Kerim, sadece erkeklere seslenmiyor. Kişisel eğitim isteyen herkes için açık kapı bırakıyor. Bunu hissedin. Eğer bir kişi en üst noktaya ulaşmak istiyorsa o noktaya ulaşır. Kariyer yapmak istiyorsa yapabilir. Onu hiçbir şey engelleyemez. Kadın sadece işimle, kariyerimle uğraşacağım ve çocuklarıma bakmayacağım demediği sürece sorun yok. Her ikisini de dengeli bir şekilde sürdürmelidir. Her ikisini bir arada yürütebilir ve pek çok kadının bunu başardığını görüyoruz. Kadının dinî önderlik, eğitmenlik yapması İslâm’ın çok eski bir geleneğidir ve kadın yıllarca ve yüz yıllarca bunu yapmıştır. Problem şu ki; kadın kendi tarihini bilmiyor. Asıl problemimiz kesinlikle bu. Geçmişi kazıyoruz, kendi hazinemizi öğreniyoruz. Kadınların geçmiş yüzyıllarda nelere sahip olduğunu keşfediyoruz. Örneğin kadın râvileri araştırıyoruz. İmam Mâlik’in fikirlerine yer verdiği bir kadın İslâm hukukçusu varken, bugün biz neden kadınların hukukçu olmasını sorgulayalım? Bu çok anlamsız…Bazen ileriye gitmek için tarihte geçmişe bakmak gerekiyor. Tarihten bir şeyler öğrenmemiz gerekiyor.
WISE’ın ilgilendiği konulardan biri de kadınların siyasetteki yeri. ABD’de müslüman kadınların siyasete katılma oranı nedir? Siyasette karşılaştıkları problemler nedir? Bunları merak ediyoruz.
Bence şuanda Amerika’daki müslüman kadınlar, dünyanın herhangi bir yerindekinden daha fazla oranda politik olarak aktif durumdalar. Dünyada devletin başında olan kadınlar var. Türkiye’de uzun zaman önce kadın bir başbakan vardı. Amerika’nın hiç kadın başkanı olmadı henüz ABD’de müslüman kadınların en azından yerel politikada aktif olduklarını görüyoruz. Örneğin Somalili, tesettürlü bir kadın Minnesota eyaletinde Temsilciler Meclisi’nin başına geldi. Bu çok önemli bir konu. Müslümanlar yerel politikada yer alıyorlar. Yerel politikada yer almaları da seslerini çıkarttıklarını gösterir. Ancak, Amerikan toplumunda müslüman kadının yeterince öne çıktığını düşünmüyorum. Fakat artık zamanı geldi. Özellikle yerel düzeyde çok başarılı aktivizm örnekleri görüyorum. Genç kadınların yerel politikada yer almaya çalıştığını gözlemliyorum. Önümüzdeki yıllarda bunun daha fazlasını göreceksiniz. Örneğin, son zamanlarda öne çıkan isimlerin başında Huma Abedin geliyor. Eğer Hillary Clinton seçimi kazanmış olsaydı, Huma Abedin’i çok başka yerlerde görecektik.
ABD’de artık müslüman kadınların aktif olmalarının zamanı geldi. Avrupa’da bunun daha fazla zaman alacağını düşünüyorum. Bugün Amerika’da davanıza yeterince bağlıysanız ve çok çalışırsanız politikada iyi yerlere gelmeniz mümkün.
Mülâkatı yapan: Zehra Zeynep Sadıkoğlu
Araştırma Görevlisi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü.
Deşifre: Hande Yücel
Kadın ve Demokrasi Derneği